Umut Kavramına Bakış
- Berat Keskin
- 2 May 2023
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 6 Ağu 2023

Umudu TDK ‘’Ummaktan doğan güven duygusu, ümit & Bu duyguyu veren kimse veya şey’’ olarak açıklar. Umut veya umutlu olmak bir duygu olarak literatürde kendisine yer bulmaz. Ancak TDK’nın açıklamasından veya bireysel tecrübelerimden umudun bir duyguyu tetikleyen başka bir kavram olduğu sonucuna varılabilir.
Ayrıca bu tanımlamalar umudun ne olduğunu tam olarak açıklamaz. Umut nedir? Bir eylem mi, bir inanç mı, bir duygu mu, bir sıfat mı, bir sanrı mı? Umudun ne olmadığı da tam olarak söylenmemektedir. Ne değildir umut? Duygu değil midir? Eylem değil midir? İnanç değil midir? Dolayısıyla umudun ve umutlu olmanın bu muğlak konumu ve sınırlarının belirsizliği beni umut hakkında düşünmeye itmiştir.
Umut kavramı kendisine mitolojide de yer bulmuştur. Zeus kendisinden ateşi çalan Prometheus’u cezalandırmak için balçıktan yapılmış Pandora’yı Prometheus’un kardeşi olan Epimetheus’a gönderir. Pandora ise son derece güzel ve zekidir. Epimetheus ise kardeşinin tüm ısrarlarına rağmen onunla evlenir. Zeus, Pandora’ya düğün hediyesi olarak topraktan yapılmış çömlek bir kavanoz gönderir. Bu kavanoz ise Pandora’nın kutusu olarak bilinen o meşhur objedir. Bu kavanozun açılmaması gerektiği ise bilinmektedir, ancak merakına yenik düşen Pandora bu kavanozu açar. Bu kavanozun içerisindeki tüm kötülükler dünyaya yayılmaya başlar. Ancak Pandora son anda kavanozun kapağını kapatır ve bu da umudun bir sonucudur. Kötülüğün tüm dünyaya yayılmamış olma umudu… Farklı kaynaklar, kavanozun içerisinde kalan bir diğer şeyin de ‘umudun gücü’ olduğunu söylemektedir. Umudun gücü ise aslında direnme cesaretidir, acılarla, kötülükle baş etme, onlara karşı koyma gücüdür. Dolayısıyla umudun gücü o kavanozda kalmıştır, Pandora bunu korumayı başarmıştır ve umut Pandora’nın içinde saklı kalmıştır. Toplumların mitolojilerine konu olan kavramlar her ne kadar toplumun aşina olduğu kavramlar olsalar da, her kavram mitolojiye konu olmaz. Her kavram literatüre, dinlere, mitolojilere, düşüncelere veya ruhsallığa konu olmaz. Ancak umut konu olan kavramlardan birisidir, kanaatimce de önemli bir kavramdır.
Umut kavramının ne olduğu geniş bir tartışma konusudur. Umutlu olmak bir duyguyu anımsatır. Umut etmek bir eylemdir. Umutsuzluk bir sanrı olarak tanımlanır, ancak izlenimsel olarak duyguya ve bir duygulanıma da yakındır. İdeolojik bir yanı olduğu için, inanca benzetilmesi de son derece anlamlıdır. Çünkü neye umut edildiği, neyden umut ederek uzaklaşılmaya çalışıldığı gibi bağlamsal özellikleri de içerisinde barındırmaktadır. Umutlu insan tamlasında ise sıfat görevini görür.
Umut dolayısıyla bunlardan her birisidir, ancak hiçbiri tam olarak umudu tanımlamaya yetmez. Dolayısıyla kavramsal olarak kapsayıcı, büyük ve geniştir. Ancak yine de umudun konumunu düşünce yardımıyla sorgulayabiliriz. Bir sayı doğrusu düşünelim, ancak bu doğrunun içerisinde sayılar olmasın. Doğrunun sol tarafı katılık, sağ tarafı ise esneklik olsun. Umut hangi tarafa yakındır? Benim gözlemime göre umut esnek tarafa, yani sağ kısma aittir. Evet, umutlar kırılgandır, bir katılık özelliği gibi. Ancak kırılarak yok olmaz. Aksine, şekil değiştirebilir, tekrar toparlanabilir ve tekrar bir araya geldiği belli olmayabilir, katılığın aksine. Esnek bir maddenin tam olarak kırılmamasına, bütünlüğünü bozmayacak kadar yüzeyinde optimum çatlaklar oluşmasına benzetebiliriz umudun kırılışını. Umut tekrar tekrar doğabilir, ne kadar kırılırsa kırılsın.
İnsanların çocuklarına umut ismini koymasından da anlayacağımız üzere halk arasında da sevilen ve popüler bir terimdir. İnsanlar umuda teşvik edilir, davet edilir. Umut paylaştırılmaya çalışılır. Kolaylıkla paylaşılabilir. Umut sayı doğrusunun pozitif tarafına aittir, hatta sonsuzluk kısmına yakındır dahi denebilir. Bu kadar güçlü ve etkili bir kavram ise ruhsallıkta yer bulduğunda tabiiki geniş yankılar uyandıracaktır. TDK’da aslında bunun üzerinde durmuştur, umut güven gibi bir duygunun tetikleyicisi olabilir. Ancak kanaatimce umut sadece güven duygusunu tetiklemez. Örneğin umudu deneyelimleyen bir birey daha iyimser, daha huzurlu, daha mutlu, daha sakin, daha az stresli, daha az kaygılı, daha az karamsar, daha az umutsuz, daha az hüzünlü olabilir. Bunlar olur denemez, ancak bunların her birisi gayet yüksek olasılıklı bazı seçeneklerdir. Yani umudun kendisi başlı başına bir duygu olmasa bile, her ne olduğundan bağımsız olarak yer bulduğu bağlamda bir tetikleyici görevi görebilir. Duyguları, düşünceleri, anıları, arzuları tetikleyebilir.
Deneyimlendiği takdirde ise görece daha pozitif duyguları açığa çıkartan bir kavram ise ruhun esnekliğine katkı sağlayabilir. Birey üzgünken, hüzünlüyken, yastayken, kaygılıyken, karamsarken çok daha kırılgandır. Her söylenen yaralayabilir, öfkelendirebilir, üzebilir, kırabilir… Bu duygulanım bedende ve ruhsallıkta çok daha kolay bir bir şekilde yankılanır, alanı rahatça genişler. Toplum da farkında olmadan bazı yaraları umutla sarmaya çalışır. Örneğin cenazelerde vefat eden bireylerin arkasından ‘umarım şimdi daha iyi bir yerdedir’ gibi ifadeler kullanılabilir. İnsanların üzerine örtülen gecede bireyler birbirine güneşin doğacağına dair atıflarda bulunur. Güneşin doğuşunun umutlanmasıdır oradaki konu. Her kaybın bir kazanç getireceği umulur.
Güçlü bir depremin yeryüzünde yarattığı etki gibi, bu olumsuz duygusal deneyimler ruhsallığın sınırlarındaki o sert kayaları çatlatabilir, kırabilir, veya tuzla buz edebilir. Umut etme deneyimi ise bireylerde yukarıda saydığım görece daha olumsuz duyguların duygulanım yoğunluğunu, sıklığını veya büyüklüğünü olumlu anlamda etkileyecekse, dolaylı olarak esneklik kavramına katkıda bulunabilir, veya esnekliğe sağladığ katkıdan dolayı bu deneyimin yönü değişebilir.
Yazımın başından beri esneklik kavramından bahsetmekteyim, bu noktada daha detaylı bir açıklamayı gerekli görüyorum. Esneklik kavramı kendisine psikoloji literatüründe ‘ruhun esnekliği (resilience)’ terimi olarak yer bulmuştur. Bu özellik bireylerde psikolojik & ruhsal olarak kendisini gösterir. Sonradan mı kazanıldığı yoksa hayat içerisinde mi geliştirildiği yönünde çalışmalar sürmektedir. Ancak ben her özellik gibi bu terimin de birey yaşadıkça geliştirilebileceğini & körelebileceğini düşünüyorum. Ruhsal esneklik kavramı bireylerin karşı karşıya kaldığı travmaların etkisini azaltmaktadır, hatta bazı travmatik deneyimlerin ‘travmatik’ etkiye neden olamamasını da sağlamaktadır. Ve umut kavramının ruhsal esneklik kavramıyla pozitif bir korelasyonunun olabileceğini düşünüyorum. Yani bireyin umut etme, umutlu olma, umma gibi deneyimlerinin, bireyin psikolojisini & ruhunu daha esnek yapabileceğine olasılık veriyorum. Dolayısıyla da birey travmatize edici deneyimlerle karşı karşı kaldığında bir tampon işlev sayesinde travmatize olma seviyesinin daha aza inebileceğine olasılık veriyorum.
Umut ahşap evlere benzetilebilir. Çünkü ahşap evler depremin etkilerini esnek yapısı sebebiyle en aza indirir. Yıkılma, kırılma, çatlama ve yerle bir olma olasılığını önemli ölçüde düşürür. Umutlu birey ise ruhsal esnekliğini artıracağı için gelen ‘deprem’ dalgaları sebebiyle ruhsallığında kırılmalar gerçekleşmeme şansına sahip olacaktır. Her travma herkesi aynı şekilde etkilemez. Herkesin travmatize olma olasılığı ise birbirinden farklıdır. Her savaş gazisi aynı oranda savaştan ruhsal olarak etkilenmezler. Her taciz maduru, tacizin yarattığı travmayı çok farklı seviyelerde deneyimler. Her çocuğun, her annenin travmatize olma seviyesi birbirinden farklıdır. İşte bu farkı yaratan temel taşlardan bir tanesi ruhunun esnekliği kavramıdır.
Herkesin umut etme isteği, umudu düşlemesi, umudu hayatına dahil etmesi, umudu günlük hayatında hatırlaması, hatırlatması birbirinden farkılıdır. Ve gözlemlediğim kadarıyla umut sıralı bilincimizdeki önem sıralamasında epey gerilemiştir. Hatta unutulmaya yüz tutmuştur. Gün içerisinde bir anda ‘biraz üzüleyim’ diyen bireyler ‘biraz umut edeyim’ diye düşünme eğiliminde olmaz nedense. Televizyonda umut etme isteği aşılayan, umut temasını herhangi bir şekilde işleyen, umuda dair olan herhangi bir dizi, yarışma programı veya açık oturum sanıyorum ki bulamazsınız. Çünkü ne yazık ki umut ne medyada, ne fiziksel dünyamızda, ne de ruhsal dünyamızda hak ettiği değeri göremiyor.
İstemek pek çok şeyin anahtarı olduğu gibi, duyguların da anahtarıdır. Umut ise pek çok farklı alanda istenebilir bir kavramdır. Hemen hemen her şey umut edilebilir. Ne yazık ki akla gelmiyorken, ruhsallıkta, zihinde karşımıza çıkmıyorken umut etme, umutlu olma isteğimiz nasıl oluşacak?
Tanıdıklığın sevilme, sempati duyma ve tercih edilmeyle olan pozitif korelasyonu bilimsel olarak kanıtlatmıştır. Zihninizde gündelik sıklıkta görece fazla karşılaştığınız şeylere daha tanıdık olacaksınızdır. Daha tanıdıklık ise tercih edilmeyi ve istenmeyi artaracağın dolayı siz aslında sadece üzerine daha fazla düşündüğünüz şeyleri, duyguları, planları veya hayatı daha çok tecrübe ediyor olacaksınızdır.
Umudun bu mülakata girmesi ise benim görüşüme göre son derece kritik. Umut bir seçenek olabilmeli, tanıdıklık şansını yakalayabilmeli, istenilmeli, özlenilmeli…
Umudu raflardan kaldırmak ise fiziksel dünyadaki koşullardan yüksek oranda bağımsız bir şekilde mümkün. Psikoterapi veya bireye bireysel terapi deneyimi yaşatan aktiviteler bunu mümkün kılabilir.
Comments